27-02-2024
Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu
Başkanı ve Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif ile İskeçe Müftüsü Mustafa Trampa,
Din Özgürlüğü, Eğitim ve Din İşleri Bakanlığının “Yunanistan’da Dini Öneme
Sahip Alanlarda Yaşanan Olaylar - 2022” başlıklı raporu hakkında GÜNDEM
Gazetesine değerlendirmelerde bulundular.
GÜNDEM: Kıymetli Müftülerim öncelikle bize zaman
ayırdığınız için size teşekkür ediyorum. Sorumu ilk olarak Batı Trakya Türk
Azınlığı Danışma Kurulu Başkanı ve Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif’e yöneltmek
istiyorum. Sayın Müftüm son günlerde bildiğiniz gibi Eğitim ve Din İşleri
Bakanlığının “Yunanistan’da Dini Öneme Sahip Alanlarda Yaşanan Olaylar - 2022”
başlıklı bir rapor yayınlandı. Bu rapor çerçevesinde Batı Trakya Türk
Azınlığının müftülük meselesini bize değerlendirir misiniz?
MÜFTÜ İBRAHİM ŞERİF: Biz de sizlere, gazetenize, bir kez daha
halkımızı bilgilendirme, okuyucularınızla bir araya gelme fırsatını verdiğiniz
için teşekkür ederiz. Şimdi öncelikle müftülük meselesini bir cümlede özetlemek
gerekirse Yunan devletinin kendi vatandaşları olan Batı Trakya Müslüman
Türkleriyle, azınlığın iradesiyle 40 yıllık inatlaşması derim. 40 yıl önce
kilisesine zangoç atayamayan devlet, Batı Trakya’daki Müslüman Türklere Müftü
atamaya kalkmıştır. Tabii doğal olarak azınlık bunu kabul etmedi ve kendi
müftülerini seçti. Böylelikle bu ikilik devlet eliyle yaratılmış oldu. Eğitim
Bakanlığının raporuna gelecek olursak... Dönem dönem veya yıllık olarak
yayımlanan raporlar var. Yunanistan Eğitim Bakanlığı da yakın zaman önce böyle
bir rapor yayımladı. Bu raporlar yayımlanıyor ama gelip bizle görüşülmeden,
Batı Trakya Türk Azınlığının teveccüh gösterdiği gerçek temsilcileri ile Batı
Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu ile görüşülmeden yayımlanıyor. Öyle bir
rapor ki biz Türklerin hiçbir sorunu yokmuş, her şey güllük gülistanlıkmış gibi
hazırlanmış. Yani mesele en başından, sorunların kaleme alınması aşamasından
yanlış yollar izlenerek başlıyor.
GÜNDEM: Şimdi de sözü İskeçe Müftüsü Mustafa Trampa ’ya
vermek istiyorum. Sayın Müftüm, size göre müftülük sorununun kaynağında ne
yatmaktadır? Yine Eğitim Bakanlığının 2022 yılı için yayınladığı raporda da
değinilen yeni müftülük yasasını nasıl değerlendirirsiniz?
MÜFTÜ MUSTAFA TRAMPA: Biz de, bizi Batı Trakya Müslüman Türk halkı
ile buluşturan gazetenize teşekkür ederiz. Ben Batı Trakya’da yaratılmış olan
müftülük sorununu bir hukuk tanımazlık sorunu olarak değerlendiriyorum. Bakın,
biz Batı Trakya Türkleri olarak kendi kendimize icat ettiğimiz bir düzeni ve
uygulamaları istemiyoruz. Bizim taleplerimizin kaynağı uluslararası hukuk.
Nedir Batı Trakya Türklerinin dini özerkliğini düzenleyen ve Yunanistan’ın
imzacı olduğu antlaşmalar? 1881 İstanbul, 1913 Atina ve 1923 Lozan Barış
Antlaşmaları. 2345/1920 sayılı yasa. Biz bu antlaşmaların hükümlerinin
uygulanmasını istiyoruz. Yunanistan bu antlaşmaları görmüyor, ihlal ediyor.
Batı Trakya Türklerinin gerçek temsilcilerine danışılmadan hazırlanmış bu
raporda İstanbul ve Atina Antlaşmaları yer almıyor. Rapor Lozan Barış
Antlaşması’na ise antlaşmanın metnini ve ruhunu tahrif ederek, Yunanistan’ın
işine geldiği şekliyle atıfta bulunuyor. Yine raporda Batı Trakya Türklerine rağmen
çıkarılan yeni 4964/2022 sayılı Müftülükler Yasası bir lütufmuş gibi, bir
ilerleme gibi sunuluyor. Halbuki son yaşanan süreçte hep birlikte gördük.
İskeçe Müftümüz Ahmet Mete hocamızın vefatının hemen akabinde apar topar bu
yasayı çıkardırlar. Müftülüklerin özerkliğini tamamen ortadan kaldıran, sıradan
bir devlet dairesine, bir devlet memuriyetine indirgeyen, müftü naibine
tombalacılık-lotaryacılık yaptıran bir yasa. Devlet bu yasayla müftülük
makamının itibarını zedelemiştir. Bu yasayla devlet ne uluslararası hukuka ne
de insan haklarına saygılı olmadığını göstermiştir. Ama bakın tüm bunlar hukuk
ve ahlak ilişkisini de açıkça ortaya koymaktadır. Burada müftü atamaları
uluslararası hukuka aykırıdır, öte yandan bir dini liderin ölümünü fırsat
bilerek bu yasal düzenlemeyi yapmak ahlaki değerlerle ilgilidir. Maalesef
devlet bize yaklaşırken hukuki değerleri de ahlaki değerleri de göz ardı
etmektedir.
GÜNDEM: Peki Sayın Şerif, raporda Yunanistan’da, Batı
Trakya’da tamir edilen birçok Osmanlı İslam eserine yer veriliyor. Siz bu
bağlamda Yunan hükümetinin İslam’a ve azınlığa karşı tutumunu farklı dinlere,
farklı kültürlere saygı boyutunu da göz önünde bulundurarak nasıl
değerlendirirsiniz?
MÜFTÜ İBRAHİM ŞERİF: Şimdi Mustafa Trampa hocam ahlaki değerler
dedi, ben de meselenin o yönüyle devam edeyim. Yunanistan maalesef İslami
değerleri, kültürel değerlerimizi, kutsallarımızı kendi siyasetine alet ediyor.
Bakın her şeyi geçtim camiler, ibadet yerleri insanlığın ortak mirası, ortak
vicdani paydasıdır. Burada bu anlamıyla bile saygı duyulmuyor. Benim de oldukça
dikkatimi çekti, raporda camilerin tamir izinlerinin kolaylaştırıldığı, bunun
için müftülüklerle toplantı yapıldığından bahsediyor. Tayinli müftüyü, tayinli
vakıf idaresini Batı Trakya Müslüman Türk halkı tanımıyor ki. Bu kişilerle
yapılmış toplantı hangi soruna çözüm getirebilir? Halbuki onlarca camimiz var
tamir izni alamıyor. Tamir izni alanlar da farklı bahanelerle ibadete
açılmasına izin verilmiyor. Bakın, Yanıköy camiinin durumu ortada. Tarihte
kuruluşundan itibaren bir Türk köyü orası. Camiye ilk etapta tamir izni
verilmedi. Daha sonra izin çıktı; bu kez de yasa değişti, izin eski yasaya göre
alınmış dediler. İbadete açılmasına izin verilmiyor. Ama diğer yandan aynı
köyde vakıf arazisine birkaç ayda kilise diktiler. Bunlar raporda yer almıyor.
Yine bazı farklı bölgelerdeki camilerde bir de restorasyon kılıfı var.
Restorasyona alınıp çökmesi bekleniyor. İşte Dimetoka Mehmet Çelebi Camii’nin
durumu ortada. Restorasyon başladı, cami yandı, hala restorasyon bitmedi. Ama
raporda restorasyon aşamasında olarak gösteriliyor. Ahlak dedik ya. Bir de işin
daha acı tarafı var. Bazı camilerin izni konusunda devlet tamir iznine onay
vermek için tayinli müftü naibine bağlı bir devlet memuru, imamın o camide
kabul edilmesini şart koşuyor. Mütevelli, cami cemaati istemiyor tayinli
imamları. Milletle böylesine bir inatlaşma. Palazlı Camii’nin bu nedenle arka
duvarı çöktü-çökecek izin verilmiyor. Vicdanlarına nasıl sığdırıyorlar
anlamıyorum. Tüm bunlar o raporda yer almıyor.
GÜNDEM: Sayın Trampa, biliyorsunuz ki Yunan hükümetinin
yıllardır sürdürdüğü azınlığın Türk kimliğini inkâr- tanımama politikası var.
Bu kimlik inkârının Eğitim Bakanlığının raporuna da yansıdığı görülüyor. Diğer
yandan da yine hükümet tarafından sürekli dile getirilen bir İslam’a ve dini
kutsallara saygı söylemi var. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
MÜFTÜ MUSTAFA TRAMPA: Öncelikle Eğitim Bakanlığının raporu da
Lozan’a atıf yaparken antlaşmanın İstanbul’da Rum azınlığının, Batı Trakya’da
ise Müslüman azınlığın haklarını tanımladığını söylüyor. Açıkça Lozan’ı,
uluslararası hukuku, çiğniyor. Devlet bizlere sormadan yıllardır bize kimlik
tayin etmeye çalışıyor. Hükümetin bu “Müslüman azınlık” teorisi nasıl mümkün
olacak peki? Benim Türklüğüm ve Müslümanlığım bir bedende birleşmiş. Bu
demektir ki, biz senin kalbinin yarısını keseceğiz, diğer yarısıyla
yaşayabiliyorsan yaşa. Bizim kimliğimiz bizlere doğduğumuzda inancımızla,
kültürümüzle, dilimizle verildi. Şimdi devlet farklı, bizim hissiyatımızda,
bilincimizde olmayan kimlik veya kimlikleri bizlere dayatmak istiyor. Bu olmaz.
İslam’a ve dini kutsallarımıza saygı konusuna gelince. Aslında bunu da kimlik
politikasından ayrı düşünemeyiz. Ne dedik, kimliğimiz hafızamızda kazılı. Başka
nerede bizim kimliğimiz? Camilerimizde, vakıflarımızda, asırları aşan
mezarlıklarımızda. Yunanistan bu toprakların altı asırlık kültürünü,
medeniyetini silmek pahasına birçok bölgede Türk-İslam şaheserlerini camilerini
yok etti. Bakın, 1913 Atina Antlaşması’na göre Yunanistan’da mezarlıklar vakıf
malıdır, dokunulamaz. Eğitim Bakanlığının raporunda bunlardan hiç
bahsedilmiyor. Artık Türklerin yaşamadığı bölgelerde mezarlık kalmadı. Ama
bugün burada Batı Trakya’da on binlerce Müslüman Türkün varlığına rağmen
Horozlu mezarlığını talan ettiler. Bu mu İslam’a, dini kutsallara saygı?
Raporda Müslüman azınlık diyorlar ama, Horozlu köyündeki Müslüman Türk
mezarlığına yapılan saldırıya hiç yer vermiyorlar. Ve hükümet bunun da üzerini
örtbas etmeyi bildi. Hiçbir şey olmamış gibi, bu devlet eliyle kutsalımıza,
kimliğimize yapılmış saldırıyı unutturmak, örtbas etmek istiyorlar.
GÜNDEM: Kıymetli Müftülerim, konu hükümetin azınlığın
kutsallarına saygı konusunda bu lakayt tutumuna gelmişken her ikinize de son
bir soru yöneltmek istiyorum. Eğitim ve Din İşleri Bakanlığının, Yunanistan’da
dini öneme sahip alanlarda yaşanan olaylar konusunda yayımladığı bu raporu
sizce Batı Trakya Müslüman Türk azınlığının sorunlarının çözümü konusunda,
azınlık haklarına saygı konusunda bir katkı sağlayabilir mi?
MÜFTÜ İBRAHİM ŞERİF: Bizim varlığımızı dahi kabul etmeyen bu
raporun olumlu bir katkı yapmasını beklemek hayalcilik olur. Rapor daha çok
devletin azınlığı sokmak istediği kalıbı çiziyor. Raporda Batı Trakya’nın
gerçeklerine dair bir şey görmek mümkün değil. Bakın özellikle dikkatimi çekti.
Raporda Alevi-Bektaşi kardeşlerimiz sanki Türk Azınlığın bir parçası değilmiş
gibi yansıtılıyor. Biz yüzyıllardır bu topraklarda aynı tarihin, kültürün milli
hafızanın takipçisi olarak hiçbir zaman böyle bir ayrılık yaşamadık.
Uluslararası mecralarda bu raporların güvenirliği sorgulanmalı. Yine raporda
yeni müftülük yasasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Mahkeme kararları
ile uyumlu olduğu söyleniyor. Burada ne demek istemişler anlamak mümkün değil.
AİHM bizi, seçilmiş müftüleri haklı buldu. AİHM Türk derneklerini haklı buldu.
Ama devlet hala on binlerce insanın Türk kimliğini, hür iradesi ile seçtiği
müftüleri reddediyor. Azınlığın gerçek temsilcileri ile görüşülmeden hangi
soruna çözüm bulacaklar? Bu sebeple de bu raporun ne var olan sorunların çözümü
için bir önemi ne de azınlık nezdinde itibarı oluyor.
MÜFTÜ MUSTAFA TRAMPA: Açıkçası ben bu raporu, bir önceki de
öyleydi, başta dedik ya hukuk tanımazlık, öyle görüyorum… Devletin hukuk
tanımazlığını meşrulaştırmak için yazdığı bir hikâye olarak değerlendiriyorum.
Öncelikle rapor Müslüman Türk Azınlığın dini özgürlüğü ve özerkliği ile ilgili
hiçbir soruna değinmiyor. Halka rağmen çıkartılan yeni müftülük yasasından
müspet bir ilerleme diye bahsediyor. Müftülük makamının konumunu, itibarını
yükselttik deniyor. Hâlbuki devletin Türk Azınlığın gerçek temsilcilerine
danışılmadan çıkarttığı yasaya da, atadığı müftüye de, imama da halk itibar
etmiyor. Batı Trakya Müslüman Türklerinin kabul etmediği yöntemlerle burada bu
soruna bir çözüm bulunamaz. Çok şükür halkımız 9 Eylül 2022’de bir kez daha
teveccüh gösterdi ve müftülük makamına sahip çıktı. Kutsallarımıza, kimliğimize
sahip çıktı. Tüm bunlar belirli noktalarda düğümleniyor. Hukuk tanımazlık,
kimlik ve ahlak ilişkisinde düğümleniyor. Raporda da bahsediliyor.
“Yunanistan’ın uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan yükümlülüklerine uygun
olarak” deniyor. İyi ama 1913 Atina Antlaşması Müftüler seçimle işbaşına gelir
diyor. Lozan Barış Antlaşması azınlığa dini alanda, eğitim alanında özerklik
tanınır diyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İskeçe Türk Birliğini, Türk
derneklerini tanı diyor. Ama azınlığın mustarip olduğu bu gerçekler raporda yer
almıyor. Tüm bunları devlet duymuyor ancak uluslararası hukuka, dini
özgürlüklere saygılı olduğunu iddia ediyor. Kimi kandırıyor? Uluslararası
alanda kendini aklamaya çalışıyor. Bakın insan kimliksiz yaşayamaz. Ahlak ve
hukuk ise insanca yaşamak için hepimize gerekli. Batı Trakya Türkleri, hakkına,
hukukuna, kimliğine sahip çıkmaya devam ediyor, edecektir.