13-01-2024
Ulu Çınarlara Vefa Projesi kapsamında 5 Ocak
2024 Cuma günü Faziletli Müftümüz Mustafa Trampa ile Müftü Yardımcımız Ahmet Hraloğlu,
Şair Hayrı Mehmetoğlu’nu ikamet ettiği İskeçe’nin Emirler köyündeki evinde
ziyaret ettiler.
Dedeleri Trabzon
gelme olan Hayri Mehmetoğlu,1953 yılında İskeçe’de doğmuştur. İlk ve orta
öğretimi İskeçe Azınlık Türk İlkokulu ile Azınlık Ortaokul-Lisesinde okudu.
2009 yılı itibarı ile hanımın köyü olan Orta kol bölgesinde bulunan Emirler
köyüne yerleşmiştir.
Şair Mehmetoğlu,
İskeçe’de doğup büyümüş ve 2009 yılına kadar hayatını burada geçirmiştir.
Askerlik görevini tamamladıktan sonra, uzun yıllar tost dükkânı çalıştırmış
esnaflık yapmıştır. 2005’ten sonraki yıllarda İskeçe Türk Birliği’nde büfe
sorumlusu olmuş ve 2010 yılına kadar bu görevi sürdürmüştür.
Hayri
Mehmetoğlu’nun hayatında şairliğiyle ön plana gelmektedir. Şiirlerini daha çok
yaşadığı olaylar ve onu etkileyen şahıslar üzerine yazmıştır. İlk şiirini
İskeçe eski Türk Birliği Başkanı merhum Hayri Hacıhalil için yazmıştır.
Şiirlerini
kafiyeli olarak yazmaktadır. Şiirlerinin yanı sıra, 7 tane hikaye denemesi de
vardır. Şiirlerinin adeti 65’tır. Bunlar kitaplaştırılmamış ancak internet
ortamında mevcuttur.
Şair Mehmetoğlu’nu
ziyaret ettiğimiz şirin Emirler köyündeki manzaralı evinde kahve eşliğindeki
sohbetimiz tamamlandı ve bir daha görüşmek üzere vedalaştık. Mehmetoğlu bu
ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirdi ve şükranlarını sundu.
Ziyaretin sonunda
Müftü Efendi şairimize “İskeçe Camileri ve Mescitleri” kitabını hediye etti ve
gösterdiği misafirperverliği için teşekkür etti.
Hayri
Mehmetoğlu’na ait bir hikaye ve bir kaç şiir örneği burada ele alacağız:
****
ÇOKOLATACI
ÇOCUK
Yıl 1960 veya 61
yedi sekiz yaşlarında idim. Evde tütün dizimi bitince mahallede oyun oynamaya
çıkıyorduk. O günde öyle oldu ablam ve ben çıktık oynamaya, ben küçük olduğum
için beni kağıt toplamaya gönderdiler. Kağıt ararken mahallemizin anılık carto
malikanesinin yüksek taş duvarının bir kovuğunda bir kağıt parçası gördüm.
Elimi uzatıp aldım. Baktım bu para, hem de 20 drahmi. Eskiden kağıt yirmilikler
vardı. Çaktırmadan cebe attım ve ablama işaret yaparak eve kaçtım. Ablam eve
gelince; “baak ne buldum” deyip parayı gösterdim. O sırada babam geldi bana; “o
elindeki ne? Nerede buldun? Yoksa birinden mi çaldın?” diye sorguya çekti. Ben
salya sümük yemin ederek bulduğum yeri gösterdim. “Bak oğlum, bir iki gün
paraya dokunma, takip et, oraya biri gelip araştırırsa veririz.” İki gün
ablamla o kovuğa insan gelmesin diye dua ettik, çünkü İlisya yazlık sinemasına
Türk filmi gelmişti, o parayla bilet verip o filme gitmek istiyorduk.
Günler geçti,
gelen giden olmayınca babama; “sinemaya gidebilir miyiz” diye sorduk ablamla
beraber. Babam izin verdi. Para kıymetli, sinemaya gittik, çekirdek çitledik ve
zevkle Türk filmini izledik. Sinemadan sonra, o zamanın halk pastanesi olan
Anesti’den korne tatlısı yedik. Eve geldiğimizde hala para vardı.
Babama; “bana bir
kutu çikolata alır mısın?” deyince, babam kükredi, “iyi işte! Sinemaya gittiniz,
pasta yediniz, çikolata da neyin nesi, hem de bir kutu, otur oturduğun yerde!”
“Yanlış anladın
canım babam, ben onları satacağım” deyince babam; “hadi be, sen hesap kitap
bilmezsin ki, parana nasıl sahip çıkacaksın.”
“Ablamla beraber
zaten mahalle içindeki kahveleri gezsek, bitecek” deyince aklı yattı babamın.
Şekerci Yunus
abiye gitmiş, ION çikolatalarından bir kutu alıp getirdi.
Annem temiz temiz
giydirdi, ben kutuyu elime alıp başladım kahvelerde dolaşıp; “iki çikolata bir
drahmi!” diye bağırmaya başladım. Biri 2, biri 4 çokolata alarak benim kutu
bitti.
Kırkdört
çikolatadan yirmi iki drahmi yerine, yirmi dört drahmi toplamışım. Bir kutu
çikolatadan zamanın yarım yevmiyesi kadar para, tabii ki cazip geldi.
Babam yine bir
kutu getirdi, ama arkamı kollamayı da bırakmıyor.
Mahallede Türkiye’den
gelme kontenjan öğretmeninin çocukları vardı, Ertuğrul ve Serpil çok iyi
arkadaşlık yapıyorduk.
Hiç unutmam,
çikolata kutusu yarımdan fazlaydı. Ertuğrul ile kahveye girdik, bir cambaz bize
hanginiz daha çok çikolata yiyebilir diye sordu.
Ertuğrul; “sen
ödersen hepsini yerim” deyince. Tamam be kerata, ye de görelim, hepsini
yemezsen karışmam.” Ertuğrul çikolataların son 4 tanesine kadar yedi. “4ünü de
bak abi ben yerim yemesine ama arkadaşımın birde dışarıdan bakan ablalarımın
göz hakkını yiyemem” dedi. Cambaz da parayı ödedi, başını sıvazladı, gülerek
gitti.
Ertuğrul; “nasıl
sattım çikolatalarını, gördün mü” diye gülüyor kıkır kıkır. Çıktık kahveden
çıktı, dışarıda bekleyen ablamlarımıza da çikolatalarını verdik.
Mahallede lakabım
efe idi, şimdi ise çikolatacı oldu.
Sattıkça
çikolataları sermaye edinirim diye paraları kumbaraya koyuyordum. Fakat nedense
dolacağına azalıyordu sanki.
Babam takip etmiş,
abim süpürge teli ile çıkarıyormuş paraları.
Daha sonralar
düğünlerde satıcılık yapan çikolatacı çocuk evine katkıda bulunur.
Her şeyi öğrenen
çocuk tek kazandığına sahip çıkmayı öğrenemeyince başkaları tarafından hep
istismar edildi.
O yüzden parayı
kazanmak kolay fakat korumak zor demiş büyükler
****
BATI
TRAKYA
Çok
eskilere dayanır tarihimiz
Batı Trakya’da yaşamak talihimiz
Dilimizle,dinimizle yaşarız
Vatan aşkı ile yanarız
Burası
dedelerimizin emaneti
Bırakmayız kimseye bu cenneti
Mozaik yaşamaya alıştık
Memleketin iyiliği için çalıştık
Arada
sırada olmasa hır gür
Yaşasak hayatı beraber ve özgür
Onlar kalimera ben merhaba
Çıkaralım ortaya bir kalimeraba
Uyumlu
milletiz ona şüphe yok
Devlet isteklerimizden olmasın şok
Tamam karnımız tok ama beynimiz boş
Eğitim sistemimiz acayip ve nahoş
Öğretmen
isteriz yollarlar hoca
Okumuş çocuklarımız var iken onca
Der isek ne yapalım bu da bir kader
Çocuklar bile bizimle alay eder
İnancımız
var günün birinde çözülecek
Bazıları belki buna çok üzülecek
Eğitim istediğimiz gibi olacak
Okullarımız evlatlarımızla dolacak
***
ÇOBANIN
AŞKI
Neyleyim
seni güzelim
Tenine değmedikçe elim
Dayanmışım soğuğuna ayazın,yelin
Almadıkça evime seni gelin
Siyah
kaşların güzel yüzün
Bakışların doludur hüzün
Benden başkasını görmez gözün
Ardında durursun verdiğin sözün
İnat
etti annen ile baban
İstemem dediler kızıma çoban
Çobanlar değil sanki insan
Gel sen etme bunlara isyan
Sevdan
beni yakıp kül etti
Uzağında kalamam gayri yetti
Kaçırmakta bulurum selameti
Sen ver yalnız bana işareti
Senin
uğruna dağları deviririm
Yoklukları varlığa çeviririm
Sensizliğe istediğinde son veririm
Yokluğuna ise dayanamam deliririm
***
KIR
ÇİÇEĞİ
Boynu
bükük kır çiçeği
Bakma toprağa doğru öyle
Senin de kaderin işte böyle
Ararsın toprakta su denen içeceği
İhtiyacın
yoktur bahçıvana
Hürsün belki kırlarda ama
Sürülünce toprak atılırsın yana
Yaşayamazsın güzelliğini kana kana
Öyle
mi bahçelerde güller laleler
Bahçıvan onları tımar eder
Senin kokun olmasa dahi onlarda
Saklanırlar evlerde kışlarda donlarda
Yine
bulursun yer yamaçta dağda
Sallanırsın pür neşe rüzgarla doğada
Mor yeşil kırmızı sarı reklerinle
Çeşit çeşit kuşların cıvıltı ahenkleriyle
Sende
kendimi görürüm heyecanlı
Fark yok sen canlı ben canlı
Sen atılırsın toprak sürülünce
Ben ise itilip kakılırım ömrümce
Mukadderatımız
öyle imiş
Zengin fakirin kanını hep emmiş
Fark etmez kır çiçeğim
Bende kaderimle göçeceğim
Senin
derdin biçmesin pulluk
Benimki etmeyeyim zengine kulluk
İkimizi de ya pulluk ya pabuç ezer
Görünmiyelim diye toprakla gömer