İskeçe Müftülüğü Logosu
BATI TRAKYA TÜRK AZINLIĞI
İskeçe Müftülüğü

HIDIRELLEZ: DOĞAMIZA SAHİP ÇIKALIM

06-05-2025

HIDIRELLEZ: DOĞAMIZA SAHİP ÇIKALIM

 


 

Aziz Müslüman Türk Kardeşlerim!

İlk çağlardan beri, toplumların değişik vesile ve inançlarla kutladıkları şenlikler hep olagelmiştir. Bunlardan biri de “hıdırellez”dir. Yazın başlangıcı sayılan Hıdırellez; Türk İslâm geleneğine göre 6 Mayıs günü mesire yerlerine gidilerek kutlanılan bayramın adıdır. Bu kelime Hızır ile İlyas isimlerinin halk arasında şekil değiştirmesinden meydana gelmiştir.

Eski takvimde yıl; “Hızır” ve “Kasım” günleri olarak isimlendirilerek ikiye ayrılmıştır. Mayıs ayının 6′sında “Hızır” günleri ile yaz dönemi başlar ve 186 gün sürerek Kasım ayının 8′ine kadar devam eder. Ardından kış dönemi olan “Kasım” günleri başlar ve 179 gün (Şubat’ın 29 çektiği artık yıllarda 180 gün) sürer.

Mûsâ (as)’ın ümmetinden bir velî veya peygamber olduğu bildirilen ve Kehf sûresi 65. âyet-i kerîmede “kullarımdan biri” ifadesiyle belirtilen Hızır (a.s)’ın kurak bir yerde oturması durumunda o yerin yeşerip dalgalanmaya başladığı Peygamber efendimiz tarafından haber verilmiştir. Bu sebeple yaz başlangıcında ortalığın yeşermeye başladığı güne yeşil manasına gelen “Hıdır” günü, yine bu günde Hızır ile İlyâs’ın buluştukları rivâyeti sebebiyle de Hıdırellez (Hızır+İlyâs) denilmiştir.

İslâmiyet, Hızır (Hıdır) ve Hz. İlyâs’ın Allah-ü Teâlânın sevgili kullarından olduklarını haber vermekte fakat onlar adına mukaddes bir günün varlığını bildirmemektedir. Özellikle Türk dünyasında yaygın olarak kutlanılan Hıdırellez gününün İslâm dîninde dînî hüviyeti ve kudsiyeti yoktur. Daha ziyade İslâm öncesi dönemlerde baharın gelişi ve doğanın canlanmasından kaynaklanan sevincin ifadesi olarak başlamış ve zamanla oluşturulan efsanelerle dinî bir muhteva da kazanarak geleneksel bir halk şenliğine dönüşmüştür.

Kültürümüzde önemli yer tutan Hıdırellez’in bir diğer boyutu da doğaya gösterilen saygıdır. Gerek yüce dinimizin öğretileri gerekse Türk İslâm kültürünün gelenekleri dikkate alındığında insanın ağaç, toprak ve suyla düzgün bir ilişki içerisinde olması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Buna göre bize düşen görevleri şu şekilde sıralamamız mümkündür:

a-     Yeşilin mümkün olduğunca çoğaltılması,

b-    Doğanın temiz tutulması,

c-     Suyun israf edilmeden kullanılması,

d-    Ağaçların gereksiz yere kesilmemesi,

e-     Havanın ve toprağın kirletilmemesi,

f-     Çevremizin çöplerden temizlenmesi,

g-    Denizin ve sahillerin doğaya uygun şekilde tutulması,

h-    Yangına neden olabilecek davranışlardan uzak kalınması ve

i-      En önemlisi bütün bu sorumluluklarımızı çocuklarımıza da öğretmek ve aşılamaktır.

 Kardeşlerim!

Yüce Rabbimiz güneş, ay, bitki, ağaç, gökyüzü ve yeryüzünden bahsettiği Rahman sûresinde her şeyi bir dengeye göre yarattığını ifade etmiş ve “sakın dengeyi bozmayın(Rahman, 55/8) buyurarak yaptıklarımız konusunda bizleri uyarmıştır. Rûm sûresinde yer alan bir ayet-i kerimede ise “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor(Rûm, 30/41) buyurularak dengeyi bozmanın sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalacağımız ifade edilmiştir. Buna göre Hıdırellez’in bizleri tekrar doğayla barıştırması, dünyamızı daha yeşil ve daha temiz bir hale getirmeye vesile kılması gerekmektedir. Gelen bu bahar ile birlikte yeşillenen ormanlarımıza karşı da çok büyük bir sorumluluğumuzun olduğu bilinmelidir. Ormanlarımızı yangınlara karşı muhafaza etmeli ve tehlikeye neden olabilecek en ufak bir hareketten dahi uzak kalmalıyız. Gereksiz yere ağaç kesmek hem dinimizin hem de kültürümüzün şiddetle karşı çıktığı ve ahlâkî olmayan bir davranıştır. Ayrıca çocuklarımızı doğa ile buluşturmak, doğanın yaratıcısının Allah olduğunu ve bu doğrultuda Allah’ın yaratmış olduğu bütün varlıkların boşuna yaratılmadığını anlatmak hepimize düşen bir görevdir. Bir başka açıdan ise Hıdırellez veya benzeri şenliklerin, toplumsal birlik-beraberlik ve kaynaşma açısından da önemi vardır. Bu vesileyle insanlar bir araya gelmekte, neşelerini paylaşmakta, beraberce yapılan piknik, gezi ve eğlencelerle hem hayatın yorgunluğu atılmakta hem de tatlı bir muhabbet oluşmaktadır. Biliyoruz ki birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. Bunun için birliğe, yardımlaşmaya, muhabbete ve kardeşliğe vesile olan her meşru şeyi önemsememiz gerekiyor. Bu vesileyle birliğimizi, kardeşliğimizi ve kültürümüzün güzelliklerini korumamız gerektiğini ifade ederek sözlerimi Mevlânâ’nın şu güzel beyitiyle bitirmek istiyorum:

Taş yeşermez, gelmiş olsa da  ilkbahar. Toprak ol da bak, nasıl güller açar.

Taş gibi idin, çok gönül kırdın; yeter! Toprak ol, üstünde hoş güller biter.

 

Mustafa TRAMPA

   İskeçe Müftüsü